TARİHTE BELİRİM

Giriş

Belirim terimi, bu makalede Evrende bir olgunun ya da bir üretimin ilk defa ortaya çıkması anlamında kullanılmaktadır. İnsanlık tarihi bu belirimlerin tarihidir. 

Tabiat insan için bütün belirimlerin başlangıç noktasıdır. Tabiatın bütün unsurları içlerinde yeni belirimlerin potansiyelini barındırır. İnsan bu potansiyellere belirim kazandırma konusunda hayvanların en maharetlisidir. İnsanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli özellik de evrende ve tabiatta ortaya çıkmasını sağladığı belirimlerin çokluğudur. Çünkü o olmasa bunlar varlığa gelmeyecek ve varlık daha yüksek bir şiddetle belirmeyecektir.

Tabiat unsurları arasında belirim potansiyeli en yüksek olan nehirlerdir. Onlar insanlık tarihinin ispat ettiği gibi medeniyetin imkanıdırlar. Medeniyet insanın bu nehirlerle kurduğu ilişki sayesinde doğmuş ve gelişmiştir. 

Nehir havzalarında gelişen medeniyetler belirimlerini çevrelerine yayarak büyürler. Bu havzalarda ortaya çıkan medeniyetlere dahil olan toplumlar müştereken Nehir Medeniyetleri Belirimi’ni sınırlarına ulaştırırlar. İnsanlık bu havzaların etrafında en doğudan batıya birbirine yakın görünümlere ve belirimlere sahip olur. 

Nehir Medeniyetleri Belirimi insanlığın Toplam Belirim Ufku’nu bir sınıra kadar yükseltir. Bu sınır aşılamadığı takdirde medeniyet oldukça yavaş ilerler. Belirimler güçlükle ve az sayıda ortaya çıkar. Fakat bu sınır zorlanıp aşıldığında yani insanlığın Belirim Ukfu’nda bir kapı açıldığında yeni belirimlerin önündeki bariyer yıkılmış olur. Bundan sonra insanlık yeniden hızlı bir şekilde yeni belirimlere hayat vermeye başlar. Bu noktada insan da tabiatı kavrayışıyla birlikte süratle değişmeye başlar. 

Kopernik kendisinden önceki medeni dünyayı inşa eden Dünya Merkezli evren teorisini yıkıp yerine Güneş Merkezli Sistemi getirince Toplam Belirim Ufku  delinmiş ve yeni belirimlerin önündeki bariyer yıkılmış oldu. Eski sistemle ne felsefede ne de bilimde büyük bir atılım yapmanın imkanı yokken şimdi dünya yeniden yorumlanıyor ve eskinin kabulleri yenileriyle değiştiriliyordu. Bu da yeni olguların ve üretimlerin birbiri ardına belirmesi anlamına geliyordu. Bu devrimin ortaya çıktığı merkeze yakın olan Avrupa ulusları, bu belirimlere dünyanın geri kalanından daha önce muttali olduğu için hızla ilerlediler ve Batıyla Doğu, kavrayış, yaklaşım, felsefe ve bilimsel seviye bakımından ayrışmaya başladı.

Amerika Kıtasının keşfi, o zamana kadar neredeyse bakir kalmış, devasa bir tabiat imkanının ortaya çıkarılması anlamına geliyordu. Nehir Medeniyetleri ve etrafında gelişen diğer medeniyetler bilinen dünyanın bütün imkanını belirime çevirmişken Avrupa ulusları bilinmeyen ve belirime dönüştürülmemiş yeni topraklarla karşılaştı. Üzerindeki halkları yok edip asimile edip bu topraklardan süratle istifade etmeye başladılar ve bu şiddetli istismarın ortaya çıkardığı yeni belirimlerle doğu halklarıyla aralarındaki mesafeyi daha da açtılar. Doğu, Nehir Medeniyetleri seviyesinde kalırken Batı Avrupa iki yeni belirimin sınırlarına doğru yükseliyordu. Bu iki yeni belirim Yeni Dünya Tasavvuru ve Yeni Dünya’ydı. 

Doğunun eski büyük Nehir Medeniyetleriyle belirim bakımından arayı hızlı bir şekilde açmış bulunan Batı ulusları yeni bir insan tipinin belirimine de ön ayak olmuştu. Daha fazla belirime hayat vermek için yanıp tutuşan ve eskiyi, kurumlarıyla birlikte tarihe gömerek dünyayı yenilemek isteyen bir insan tipi… Burjuva diye özetlediğimiz bu insan tipi kısa zamanda Yeni Dünya Tasavvuru-Yeni Dünya Medeniyet Belirimi’nin belirim ufkunun sınırına dayandı. Tabiata “Bana şimdiye kadar vermediğin hangi gücü verebilirsin?” diye bakan bu insan o zamana kadar varlığı bilinen fakat üretimde kullanılması düşünülmeyen buhar gücünü makinelere tatbik ederek sınırına hızla ulaştığı yeni belirim ufkunu deldi ve o delikten yeni belirimler yağmaya başladı.

Henüz Nehir Medeniyetleri Beliriminden Yeni Dünya Tasavvuru-Yeni Dünya Belirimi’ne geçememiş olan doğu halkları çaresiz gözlerle Sanayi İnkılabı ve belirimlerini seyrediyordu. Bu belirimlerin yatağı olan merkezlere yakın olan, aralarında fikir ve teknoloji transferi bulunan Batı Avrupa halkları süratle gelişirken diğerleri uzaklıkları nispetinde geride kaldılar.

Yeni gücün, yeni enerjinin verdiği şevkle yeni belirim ufkundan yağan belirimleri birer birer varlık sahasına taşıyan Batılı (bir süredir Batı ve Doğu birbirinden ayrılmış ve Batılı dediğimiz bir insan tipi ortaya çıkmıştı) kısa sürede, elektriği, petrolü, nükleer enerjiyi istismar edebilecek kabiliyete ulaştı. Bütün bu belirimler insanlığın çehresini batıdan doğuya süratle değiştirdi. Değişimin ev sahibi olan Batı değişimin kurallarını tespit etti. Doğu, değişmezse yok olacağını anladı ve değişimin kurallarını kabul etmek zorunda kaldı. Bu da bütün dünyanın Batı Kültürünün tesiri altına girmesi demekti. Artık Doğu medeniyetleri son sözlerini söyleyerek dünya sahnesinden çekilmişlerdi. Dünya Batılılar ve Batılı olmaya çalışanlar arasında bölünmüştü. Bu çabaya girmeyenler hala Nehir Medeniyetleri belirim seviyesinde yaşamaktadırlar. 

Ve nihayet insanlık uzaya çıktı ve aya ilk adımını attı. Evren perspektifinden baktığımız zaman bütün dünya tarihinin en önemli olayı budur. Çünkü 5 milyar yıldır yani doğumundan beri dünyayı izlediğini varsayabileceğimiz teorik bir göz için ilk defa dünyadan dışarıya bir adım atılıyordu. Bu gözün perspektifinde bütün canlı tarihi aynı evin içindeki hareketlilikler olarak görülebilecekken şimdi biri/birileri evin dışına doğru ilk adımlarını atıyordu. İnsanın kendisi artık uzaylı olmuştu.

Ve internet ve yapay zeka… Bunlar daha önce zikrettiğimiz sıçramalar (Nehir Medeniyetleri, Kopernik Devrimi, Yeni Dünyanın Keşfi, Sanayi İnkılabı) gibi telakki edilebilir mi tarih gösterecek. Fakat zeka şimdiden çok önemli görünmektedir. Çünkü evrende ilk defa yeni belirimlere hayat vermek bakımından insanla rekabet edebilecek bir varlık vardır. Belki de bu zeka, ileride başka barajları yıkacak ve hem o hem de biz yeni belirimlerle karşılaşacağız. Nasıl ki biz tabiatı tabiat da bizi değiştirdiyse, yapay zeka evreni evren de onu değiştirecektir.

Tarihin büyük çarkları işte böyle işlemiştir. Şimdi bu büyük çarklar arasındaki bağlantıları sağlayan daha küçük çarklarla birlikte bütün mekanizmaya biraz daha yakından bakalım.

Mekanizmanın İşleyiş Özeti

I

       İmkan Potansiyel Karşılaşma Belirim

  1. Vahşi tabiat kendini bir imkan olarak sunar (Nil). İnsan bu imkanı açacak potansiyelle gelir (Kadim Mısır halkı). Belirim için uygun karşılaşma gerçekleşir. İnsan tabiatı, tabiat insanı dönüştürür (Mısır tarihi). İmkan belirime dönüşür (Mısır Medeniyeti).
  • Başka bir imkana (Ege Denizi) yaslanarak farklı bir belirime (Homeros öncesi Yunan) hayat vermiş bir halk (Yunanlar) kendini bir imkan olarak sunan belirimle (Mısır Medeniyeti) karşılaşır. Belirime uygun bu karşılaşma henüz gelişim aşamasındaki halkı (Yunanlar) dönüştürür. Bu halk kendi belirimiyle, karşılaştığı belirimi kaynaştırıp daha büyük bir belirimi ortaya çıkarır (Yunan Medeniyeti). Beliriminin sınırlarına ulaşmış olan eski halk için bu karşılaşma, beliriminin sınırlarına ulaşmamış kavim kadar dönüştürücü olmaz. Mısır aynı kalırken Yunan değişir.
  • Yunan Medeniyeti beliriminin sınırlarına ulaşıp kendisini bir imkan olarak sunar. Farklı bir imkandan (İtalya’nın siyasi ve kültürel çeşitliliği) doğan farklı bir belirime sahip yeni bir halk (Romalılar) gelir ve beliriminin sınırlarına ulaşmış dolayısıyla daha fazla değişemeyecek olan halkın öğrencisi olur. Karşılaşma Romalıyı değiştirip medeniyet seviyesine yükseltir. Yunan Medeniyeti beliriminin sınırlarına ulaştığı için bu karşılaşmadan daha az etkilenir. Fakat bu örnekte yeni gelen aynı zamanda fatih bir kavim olduğu için eski belirimin sahipleri özgürlüklerini yitirir. Belirimini aktardıktan sonra tarih sahnesinden çekilir.  

II

Potansiyel Yetersizliği

  1. Beliriminin sınırlarına ulaşmış olan halk (Roma) kendisini bir imkan olarak sunar. Yeni gelenler (Barbar Kavimler) bu imkandan istifade edebilecek bir potansiyele sahip değildir. Bu imkanın sunduğu belirimleri anlayabilecek, kendi hayatlarına uygulayabilecek ve geliştirebilecek kavramlara sahip değildir. Dolayısıyla bu karşılaşma yeni ve daha büyük bir belirime dönüşmez. Gelenler medeni olarak geri olmalarına karşın kalabalıktır ve aniden saldırarak eski medeniyeti yıkarlar fakat yerine yenisini inşa edemezler. Bu coğrafyada belirimler sönümlenmeye ve insanlık bildiklerini unutmaya başlar. İlerleme olmaz. Tarih durur.
  • Beliriminin sınırlarına ulaşmış olan halk (Çin) kendisini bir imkan olarak sunar. Yeni gelenler (bazı Türk ve Moğol kabileleri) istilacı olarak gelmiştir. Kendini imkan olarak sunan kavim, istilacıları püskürtecek ordulara ya da asimile edecek insan kalabalığına sahiptir. Belirim yok olmadan, sönümlenmeden kendini yeni zamanlara aktarır. Fakat gelişimi oldukça yavaş seyreder.

III

İki Belirimin Birbirine Tercüme Edilemezliği

Kendisini bir imkan olarak sunan halk (Çin) yeni gelenle (Hunlar, Gök-Türkler) birbirinden oldukça farklı belirimlere sahiplerdir. Bu iki belirimi meydana getiren coğrafyalar birbirine kültür aktaramaz durumdadır. Bu sebeple karşılaşma her iki tarafta da büyük dönüşümlere ve belirimlere yol açmaz. Bozkır halkı Çin’i bozkıra taşıyamaz ve Çinli, çeltik tarlaları arasına göçebe kültürü aktaramaz. Ortaya yeni bir medeniyet terkibi ve belirimi çıkmaz. İki kültür yan yana, fazla değişmeden yaşamaya devam eder. 

IV

İmkana Yakın Olanın Avantajı

  1. İmkan sunan coğrafyaya yakınlık: İlkçağ: Nil Nehri havzasındaki kadim Mısır halkı. Fırat ve Dicle kıyılarındaki Sümerler, İndus ve Ganj’dan istifade eden Hintliler, Sarı Nehir ve Yang-tze’yle etkileşen Çinliler. Ortaçağ: Ege, Marmara ve Karadeniz’e ulaşma imkanı olan Osmanlılar. Güçlü Türk boylarının batıya göçünden istifade ederek Bozkırda rakipsiz kalan Moğollar. Yakınçağ: Atlas okyanusuna kıyısı olan Portekiz, İngiltere, Fransa, İspanya…
  • İmkana dönüşmüş toplumlara yakınlık: İlkçağ: Nehir Medeniyetlerine komşu olan Persler, Hititler, Yunanlar. Ortaçağ: İslam medeniyetine yakın olan Türkler, Yahudiler, Ermeniler, Afganlar. Yakınçağ: Kopernik Devriminin yaşandığı Avrupa kültür ortamında bulunan İtalya, Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda, İsviçre. 

V

İmkana Uzak Olanın Dezavantajı

  1. İmkan sunan coğrafyaya uzaklık: İlkçağ: Nil, Fırat, Dicle, Ganj, İndus, Sarı Nehir, Yang-tze nehirlerine uzak olan bütün toplumlar. Ortaçağ: Akdeniz’e uzak olan orta ve Batı Avrupa halkları. Yakınçağ: Atlas Okyanusuna uzak olan toplumlar. 
  • İmkana dönüşmüş toplumlara uzaklık: İlkçağ: Nehir Uygarlıklarına uzak olan toplumlar. Ortaçağ: İslam Dünyasına, Doğu Roma’ya ve Çin’e uzak olan toplumlar. Yakınçağ: Rönesans ve Avrupa kültür ortamına uzak olan toplumlar.  

VI

Yeniliğin Gücü

  1. İmkanı belirime dönüştüren avantajlıdır: Rakiplerinin bilmediği bir bilgiye sahip olmuştur. Bu yeni olgu ya da icat onun belirimini büyütür. Diğerleri bu belirimi öğrenmeye çalışırken başka bir belirimin peşine düşebilir.
  • Yeni bir belirime sahip olan, diğer toplumların alakasını cezbeder: Onların bu alakası istilaya uğramasına sebep olmuyorsa kültürünü ve medeniyetini aktarabilir. Böylece ekti sahasını genişletir. (Şimdilerde her gün yeni bir belirime hayat veren Batının tartışmasız kültürel üstünlüğü rakiplerinin yeniliklere kayıtsız kalamamalarındandır. İnterneti reddetmenin imkansızlığı…)

VII

Açılmış Kutularla Uğraşmanın Yararsızlığı

Geçmişte büyük belirimlere sahip olan fakat belirimi sınırlarına ulaşmış ya da sönümlenmeye başlamış olan halkların geçmiş üstünlüklerine, geçmiş tefekkürlerine dönmeye çalışması patlayarak içindeki belirimleri saçmış bulunan eski balonları şişirmeye çalışmak gibi beyhude bir gayrettir. Yeni belirimlerin peşine düşmeyen halklar geride kalmaya ve edilgen olmaya mahkumdur. Geçmişe saplanıp kalmak bir medeniyet intiharıdır. 

VIII

Bizi Bekleyen Kutular

  1. Yeni coğrafi imkanlar: Artık dünyada keşfedenlerine yeni imkanlar sunacak bir coğrafi alan yoktur. Yeni imkanlar uzaydadır. Bu imkanlara daha önce ulaşıp oradaki kapalı kutuları açanlar kendi medeniyetlerine zenginlik, bilgi ve daha büyük bir belirim taşıyacaklar.
  • Evrende açılan her kutu aynı zamanda insanın içinde açılır. Evrene dair öğrendiğimiz her bilgi kendimize dair de bir bilgidir. Bilim yolculuğu insanın kendine yolculuğudur. Bizim içimizde de açılmayı bekleyen kutular var.
  • Yapay zeka, evrende belirimlere sebep olan yegane varlığın, bu görevi, kendi eliyle ürettiği başka bir belirime devretmesi demektir. Bundan sonra yapay zeka evrendeki belirimleri ortaya çıkarmakta bizimle yarışacak. Belki de bizi geçecek. Ve daha uzak bir gelecekte yapay zeka kendi adına yeni belirimlere yönelecek. Evren onu o da evreni değiştirecek.

Not: Bu makale, aynı adı taşıyacak ve bu perspektifle izah edilecek bir tarih anlatısını da içerecek olan kitabın özetidir.