“Mihi Canto et Musis”

“KENDİM VE İLHAM PERİLERİ İÇİN SÖYLÜYORUM”17643ea287e8842ffc722e21354d3695

Sen şarkılarını söyle, kendin ve ilham perileri için… Gerisi karşılık beklentisi… Sesinin yankılanmasını beklemek bile kayalıklara umut bağlamak, yani arzu yani mayâ… Dağ başlarında açan güzel çiçekler gibi olmalı insan; başkaları görsün diye değil sırf güzel olmak için…

YILDIRIM VADİSİ

Cihan kızıl kan kesilmiş… Cesaretin çocukları karanlık gecelerde güven yurdunu terk edip yıldırım vadilerine inmiş. Gök gürlüyor… Yaratan her yanda kılıçlarını çekmiş. Sema beyaz parıltılarla yıkanıyor. Ah hadsiz çocuklar; nerede bir put görseler üstüne yürüyorlar! Dillerinde uzak bir şarkı: “Batanları sevmeyiz” diyorlar. Büyük sözler bunlar ama çocuklar küçük henüz. Melekler yüzlerini kapatmış; endişe ediyorlar. İşte bir tanesi ağır bir baltayı, yolları kesen bir putun boynuna savuracak. Eyvah putların sahibi, o haddini bilmezi kaldırıp yere vuracak. Fakat takva elbiseleriyle, geceyi bürünmüş civanmertler evlatlarını savunmak için er meydanına iniyor. Yıldırım içen kalkanlar harbin semasını örtmüş de, alevli yıldırımlar, hadsiz başları kesmemiş. Kimse kırılan putların hesabını o hadsizlerden sormuyor. Ve o mana sultanları, zırhsız evlatlarını meydandan topluyor. Ey uyuyanlar; siz uyuyun! Cihadın en büyüğü şiddetiyle sürüyor. Şimdi ey kanayan yürek parçası! De ki “Ey şeytanımı azarlayan ve ey takvasının gölgesinde cüretimi bağışlatan, siz olmasanız ben kaybedenlerden olmuştum.” Ey kelimelerden başka bir mahareti olmayan; kirli elbisenden soyun! Oynadığın bu korkunç oyun seni mahvedecek. Şimdi sadağından bir ok daha çek fakat de ki “Her ilham senden; her sözüm senin adın” ve anla ki attığın zaman sen atmadın…13645188_572787196226822_8395112193374894158_n

GÜNEŞE ÇIKMAYAN KERTENKELE

342b6e3e597a944a60db65eecec56d15-Sevgili dostum. Dün hiç güneşe çıkmadığını fark ettim. Belki özel bir nedeni vardır rahatsız etmeyeyim dedim. Fakat bugün de seni göremeyince doğrusu merak ettim. Bu tuhaf durumun sebebi nedir?

-Sence tuhaf olan benim durumum mu yoksa diğer kertenkelelerin durumu mu?

-Ne demek istiyorsun?

-Hergün aynı şeyi yapmak! Yani güneş bulutların arasından sıyrılınca koşarak dışarı çıkmak. Derimizin ihtiyacı olan enerjiyi toplarken bir taraftan, bir taraftan da düşmanları kollamak. Bir yırtıcı kuş, bir fare ya da başka bir hayvan görünce endişeyle karanlıklara saklanmak, sonra yine ilk fırsatta dışarı çıkıp, endişeden ve korkudan titreyerek son zerresine kadar güneşi toplamaya çalışmak. Bu arada bir iki sinek yakalayıp mideye indirmek ve gece, ertesi güne enerjimiz kalsın diye uyuklamak. Bütün bir ömrü bu şekilde geçirmek ama bu hayatın anlamı üzerine hiç düşünmemek ve düşünecek vakit bulamamak tuhaf değil de benim yaptığım tuhaf öyle mi?

-Güneş ışığı olmadan yaşayamayacağımız aşikar olduğuna göre, güneşe çıkmanın bahsettiğin tehlikeleri beraberinde getirdiği de aşikar olduğuna göre, şayet dikkat etmez isek mideye indirileceğimiz de aşikar olduğuna göre ve hatta o tiksintiyle bahsettiğin sinekleri mideye indirmemiz gerektiği de aşikar olduğuna göre,neden düşünelim ki? Düşünmenin bize ne faydası olabilir ki? Gündüz güneşlenmek içindir gece de istirahat edelim diyedir. Hayatımız da işte bunlara bağlı ve bunlara göredir.

-Sence böyle yaşayan birine yaşıyor denebilir mi? Bütün bu söylediklerini yaşamak için yapıyoruz ama bunları yapmaktan yaşamaya hiç fırsat bulamıyoruz. Bunu nasıl kabul edebiliyorsun?

-Peki sen ne öneriyorsun?

-Geri çekilmeyi. Telaşı ve endişeyi bırakmayı. Tutunmaya çalışmamayı ve sürünmeye razı olmamayı.

-Fakat bu bedenini mahveder ve sen adım adım ölürsün.

-Ne olur ki ölürsem? Düşünmek ve endişe duymamak ve huzur içinde bir gün geçirdikten sonra usul usul ölmek ve tabiatın o hiç değişmeyen uyumuna dahil olmak… Bu bana korkutucu gelmiyor.

-Uyumdan bahsediyorsun…

-Ve bütün bu çabaların uyumu bozmaya çalışmak olduğunu acılarımızın da bundan kaynaklandığını düşünüyorum.

-Tabiatın uyumunun senin çabalarına bağlı olduğunu hiç düşündün mü?

-Nasıl yani?

-Kuralı bilirsin, davranışın bütün kertenkeleler için uygulanabilir olmalı. Bütün kertenkeleler senin gibi davransa dünyada kertenkele kalmaz ve o bahsettiğin uyum bozulurdu.

-Yanılıyorsun. Dünya kertenkelelerin yerine başka bir canlı türü koyarak yoluna devam ederdi. Düzenini ve dengesini yeniden inşa ederdi. Ve bir kez daha yanılıyorsun. Kertenkelelerin var olmaması dünya için nasıl bir şey değiştirmezse, dünyanın var olmaması da hiç bir şeyi değiştirmezdi. Hem sürünmeye geldiğimiz ve sürünmezsek yaşayamayacağımız bu dünya yok olsa daha memnun olurum. Ve sana şunu da söyleyeyim, şu düşünceye ayırdığım vakitlerde bir şeyi daha anlar gibi oldum.

-Neymiş o?

-Dünya ve içindekiler bir denge arayışındaysalar, daha büyük bir uyum ve denge arayışı da vardır ve bir gün dünyanın geçici varlığını ortadan kaldıracaktır. Şu halde dünya için de endişelenmeye gerek yok. Çünkü dünyayı döndüren şey bir çaba, ebedi mutluluk ve huzursa çabasız bir sükûnda.

-O ebedi uyumun sürebilmesi için, benim dışarı çıkıp güneşlenmeye devam etmem, seninse burada felsefi sorularla oturman gerekiyorsa, o ebedi uyum benim bir kaç sineği daha mideye indirmemi fakat senin yavaş yavaş çürüyüp toprağa karışmanı istiyorsa, biz bu tartışmamız bir sonuca varmayacaktır. İyisi mi ikimiz de işimizi yapalım. Haydi sağlıcakla kal.

-Haydi git! İkimize de afiyet olsun. Sen sineklerle beslen, ben hüzünlerle. İkisi de aynı yerden nasıl olsa.

BÜYÜK ÜLKELERİN AMCALARI VARDIR

Sevgili Ülkem. Bana nasıl davrandığını görmüyor değilim. Dile gelsen: “Sana ihtiyacım yok, defol git!” diyeceksin. Biliyorum bana ihtiyacın yok. Ne düşünceme, ne davama, ne de varlığıma… Üç yıldır her salı günü verdiğim edebiyat dersine 4 – 5 kişinin geliyor olması, 17 yıllık edebiyat hayatımın neticesinin neredeyse başladığım yer olması bu kanaatimin haklı gerekçeleri. “Biz yazdıklarını çok seviyoruz” diyenler olacaktır. Doğrusu ne kadar kötü yazarsam yazayım böyle diyen birileri zaten olur. Bir şekilde kitabı basılmış herkesin “Biz yazdıklarını çok seviyoruz” diyen bir kaç okuru vardır. Hayır, hayır artık kendimi kandırmıyorum. Bana ihtiyacın yok.
Benim hayatım 24 yaşımın Nisan ayında sona ermişti. 12 senedir, mutlu olmak için değil sana yararlı olmak için yaşadım. Sen de beni istemiyorsun. Öyle olsun. Yaşama sevincimi alıp götüren ve 12 yıldır bir ceset gibi yaşamama sebep olan o hanımefendiye söylediğim şeyi sana da söyleyeyim. “Yine de ne zaman başın sıkışırsa, hiç çekinmeden söyle. Acaba bu kadar yıldan sonra ne der? diye düşünme. Burada bir erkek yüreği atıyor. Hani o düşmanlarının bile sığındıklarında huzur buldukları gerçek erkeklerin yüreği…” Evet sevgili ülkem bu senin için de geçerli. Yirmi sene sonra, otuz sene sonra, hâlâ hayattaysam elli sene sonra, ne zaman başın sıkışırsa “Gel” demen yeterli. Çünkü kucağında yatan şehitlerin ve göğsünden yükselen mabetlerin bende tükenmez hatırı vardır. Amcalar çok ortalarda görünmezler, başımız sıkışınca anarız. Sen de öyle yap. Çünkü büyük ülkelerin amcaları vardır.9412d5ba62c6a2c3e20236481439eda1

GÜNLÜĞÜMDEN

de690753fb39876dacd11609cb7675f8

Keşke sesim bir kanaryanınki kadar güzel olsaydı. O zaman ne muhteşem bir yalnızlık olurdu benimki… (24.12.2004)Bu romana herşeyimi vereceğim. Gençliğimi, geleceğimi ve saygınlığımı. Başka hiçbir şeyle uğraşmayacağım için yerimde saymaya devam edeceğim. (07.01.2005)

Hangi vadi bizim vadimiz? Bu birbirine benzeyen günler beni sükut içinde tedricen mezara mı götürür yoksa bir bilinmezin kollarına mı atar? On sene içinde ölmek istiyorum. Fakat aşık olur da yine ölmekten korkmaya başlarsam… (26.01.2005)

O soğuk olmayan mesafeyi, ya da insan soğukluk hissi veren seviyeyi, altını kalın çizgilerle çizmeden nasıl ifade edebilirim? Birbirini seven iki insanın ilişkisinde ruh yüceliğinden kaynaklanan ölçüyü ‘Ben ruhu yüce iki insandan bahsediyorum’ diye bas bas bağırmadan nasıl anlatabilirim? Seviye ah seviye! Ölçü ah ölçü! Muvazene, ahenk, sabır, irade… Neredesiniz? (09.02.2005)

Türk tarihinde bir stadyum dolusu kahraman var ama onların hikayesini anlatacak bir kahraman yok.
Gökyüzünü kuşlara bırakmışız.
Çingenelerin uykusu.
Sana bizim evde bir adam var desem. (09.02.2005)

Şüphesiz semadan kudret teneffüs etmek isterdim. Ölmek kalp sızısının sonu olabilir ama ölünce ne olacak? (11.03.2005)

Ey yaralı kalbim! Bir erkek kalbi olduğunu hatırla ve sus artık! (20.03.2005)
Allah’ım küçük şeylere tenezzül etmeme sebebiyet verecek fakirlikten ve büyük şeyleri hissetmekten uzak tutacak zenginlikten koru. Kendi kazancımla yetinebileyim. Hiç kimse Fuzuli için Shakespeare için Hacı Arif Bey için benden hesap sormasın.

Allah’ım bana bir şaire yakışacak hayatı ver. Bana bir erkeğe yakışacak şekilde ölmeyi nasip et. Bunun dışında bana ne vereceksen yalnızca senin adını (Ah şanlı adını!) duyurmam için ver. Bana hidayet nasip et. Bana şeytana karşı zaferler nasip et! (02.04.2005)

Ah bu sesler! Bu inen çıkan, yükselen, alçalan sesler. Bu kadınsı duyarlılıklar, bu hüzünlü anne kalbi titreyişleri. Bu aslan kükremeleri, kurt ulumaları… Ah bu sesler! Beni nereye çağırıyorsunuz?
Şu yaralı kalbim. Şu büyük emelim ve bu perişan halim…
Yapmak istediğim ne çok şey var! Ömür kısa ve ben henüz başlayamadım bile. Ey günler geçiniz. Ey şan! Ah zavallı ben! Ben öyle hüzünlüyüm ki gökler!!!
Resimlerini kendine sakla, şiirlerini kendine yaz. Çığlıklarını yut, kana kana… kana kana var şerefli bir erkek olmanın tadına! (06.04.2005)

Unutma ki mutluluk kadınlar içindir. Erkek hazzı arar ve onu kendinde bulur.
Şu Arap şairle ilgili hikaye ve şu Osmanlıyla ilgili roman.. Bu ikisini yazdıktan sonra ölmek benim için en muvafık olanı. Aslında hemen ölmek en güzeli, zira hayatım gereğinden fazla sürdü. Artık göreceğim bir şey yokmuş gibi geliyor bana. Fakat bir hiç olarak ölme korkusunu yenemiyorum. (20.04.2005)

Ben iğrenç bir domuz değilim! Hayatımda bir kadın yok diye, adi bir çapkın gibi süslenip püslenip cilve yapacak değilim. Kaldırım çiçeklerine, kenar mahalle kızlarına, ruhsuz fahişelere, beyinsiz kokoşlara göz süzüp durmayacağım. Ben iğrenç bir domuz değilim! Ben insanım. Allah beni onu aramam ve bulmam için yarattı. (20.04.2005)

Bir gün birileri beni sevecek ve takip edecek olsaydı onlara şöyle derdim. “Bir erkek asla istemez ama asla istemez.” (05.02.2006)

Yıldızların Yerleri

Hani sen bir gece evine dönüyordun, sonra başını kaldırdığında yıldızların yaklaşmış olduğunu gördün. Gönlün bütün insanları sevecek kadar genişlemişti de “Elan kimse sevilmediği için şikayet etmesin!” demiştin. Sonra yıldızların tamamen sönmesinden korktun da aşktan uzaklaştırdın kendini. Dedin ki “Şimdi yıldızları yaklaştıran sevgili, gittiğinde hepsini söndürecek.” Sen korkunca yıldızlar senden uzaklaştılar ve her zamanki yerlerine döndüler. Şayet aşık olmazsan yıldızların hiç sönmeyecek fakat onlar sana yaklaştırılmayacak da. “Hayır. Yıldızların yerlerine yemin ederim ki… (Vakıa – 75)” Sen ziyandasın.

HEPİMİZ ÖLECEĞİZ

Bütün gün bir tarih kitabını okudu. Gözleri yorulunca okumayı bıraktı. Boş evin içinde, ölümü düşünerek dolaşıp durdu. Bacakları yorulunca dolaşmayı bıraktı. Takvim yaprağında bir ayet: “Dolaşıp durmaları seni yanıltmasın; varacakları yer cehennem.” Dişlerini fırçaladı ve yatağa girdi; yani cehenneme. “Hepimiz öleceğiz!” dedi Ve uyudu.

ESRİK

Yıldızlı bir gece, yalnızım dalgalar içinde
Ne semada bulut, ne bir yelken denizde
Gözlerim dalıyordu ötesine dünyanın
Ya ormanlar, tepeler ya şu doğa
Sual ediyor sanki loş bir fısıltıyla
Dalgasına denizin, alevine semanın

Şu altın yıldızlar ah sonsuz taburlar
Binlerce ahenkle yükselip alçalırlar
Ve alevden taçlarıyla eğilirken ateşte
O karşı konulmaz, mavi dalgalar
Kırılan köpük uçlarıyla diyorlar
Ki tanrı budur, bu tanrıdır işte

VICTOR HUGO
Çev: Rafet Elçi

İyiyi Ararken Ölçülü Olmak

İnsanın başlangıçta iyi bildiği şeye yönelmesi iyidir. Daha sonra iyi bildiği şeyleri yapmaya devam ederken “Bunlar gerçekten de iyi midir?” diye sorgulaması ve bunların yeterince iyi olmadığını anlayıp daha iyiye yönelmesi daha iyidir. En iyi olansa iyinin kendisidir. Ne mutlu onu bulanlara.

En kötüye gelince. O iyinin gerçekte ne olduğunu hiç sormamak ya da bunu sorup durmaktan iyilik yapmaya hiç başlayamamaktır. Yani kendinize bir ölçü edinin ve o ölçünün gereğini yerine getirin.