Ben Kalbi Lapis Lazuli Olan Buzağıyım

Yalova’ya yerleştiğim ilk günlerde, şehrin meşhur bir noktası olan Yürüyen Köşk’e bir yürüyüş yaptım. Şansıma o gün, sahili aydınlatan lambalar yanmıyordu ve gökyüzündeki yıldızlar belirgindi. Bir an Orion (Avcı) takımyıldızına, karşısındaki Boğa takım yıldızına ve bu sırada Boğanın göğüs hizasına denk gelen (Pleiades-Süreyya-Ülker) yıldızlarına baktım. “Pleiades şu an Boğanın kalbi gibi görünüyor. Bu ana denk gelen eski insanlar Avcı’nın, Boğanın kalbine nişan aldığını düşünmüş olmalılar.” diye geçirdim içimden. Yaklaşık bir sene sonra Sümer Kral Destanları’nı okurken, Enmerkar adlı bölümde şöyle bir ibareye denk geldim: “Ben, kalbi Lapis Lazuli olan bir buzağıyım.” Burada kral gençliğine atıfla “Buzağıyım” diyor ve kanaatimce Boğanın göğsüne denk gelen Pleiades yıldızlarını Lapus Lazuli’ye benzetiyordu. Zira Lacivert Taşı olarak bildiğimiz bu taşlar ve Pleiades yıldızları hemen hemen aynı renktedirler. Mesele bu şekilde ele alınınca Sümerler’in Lapis Lazuli taşını kutsal kabul edip tanrılara ve krallara layık görmelerinin arkasındaki mitolojik köken de aydınlanmış olur. Gökyüzünde muhteşem bir renkle parıldayan ve kutsal Boğanın kalbi yerinde olan bu yıldızlar da elbette kutsaldı ve bu yıldızların yeryüzündeki remzi Lacivert Taşı’ydı.

Şayet haklıysam Sümeroloji’ye ufak bir katkıda bulunmuş olacağım.

ŞAİR’İN 10. YILI ANISINA

Şair romanına son noktayı koyduğum tarihten bu yana 10 sene geçmiş. Ne yazık ki bu kitap iki sene kadar bir word dosyası olarak bilgisayarımda bekledikten sonra basılabildi. Romanı yazarken bir şeyleri değiştireceğimin samimi inancı içindeydim. Hem kendi hayatımda hem de ülkenin hayatında… Fakat her iki cephede de değişen bir şey olmadı. Aslında benim hayatım ister istemez biraz değişti. En azından artık o romanı yazdığım kadar genç değilim. Umutlu ve inançlı da değilim. Belki de bilgelik denilen şeye her zamankinden daha yakın olduğum için artık insanları değil kendimi değiştirmeye çalışıyorum. Epey bir kötü alışkanlığımı terk ettim. Daha bir sürü kötü alışkanlığım var. Hepsinden kurtulabileceğimi sanmıyorum. Bazıları benimle birlikte mezara girecek. Bu kesin.

En güzeli insanlara bir şeyler öğretme arzumun yerini bir şeyler öğrenme arzusunun alması. Bu yüzden yazmaktan çok okumaya ve düşünmeye vakit ayırıyorum. Böylelikle daha mutlu bir şekilde yaşıyorum. İhtiyaçlarımı ve beklentilerimi asgari düzeye indirdiğim için bu aralar maddi bir sıkıntı yaşamıyorum. Serbest vaktim var ve Yalova gibi sakin, huzurlu, güzel bir şehirde yaşıyorum. Kısacası artık yazdıklarımın gördüğü ilgisizlikten ya da maruz kaldığı ilginin seviyesinden hüzne kapılıp kendimi heder etmiyorum. 10 sene sonra yani Şair’in 20. senesi geldiğinde de tek arzum; şu an içinde bulunduğum huzur halini muhafaza ediyor olmak. Tabi okunmuş fazladan kitaplar ve terk edilmiş bir kaç kötü huy da işin cabası olacak.

Elbette bu gayet yavan metni çok daha güzel ve süslü yazabilirdim. Fakat bu konuda en ufak bir arzu duymuyorum. Böylesi daha iyi gibi. Yormuyor, üzmüyor, yıpratmıyor. Bu kadar harcRafet_resim (30)ı-ı alem bir metni kimse okumasa bile insan üzülmez. Çünkü bir emek harcamış değilim. Birazdan da gidip yatacağım. Yarın sabah bir kahvaltıya davetliyim. erkenden uyusam iyi olacak.

Not: Resim 2006 yılında Gölcük Değirmendere’de çekildi.

 

 

KAN DÖKTÜ VE İSİMLERİ SAYDI

Öte dünyada sevgilim yollarımız ayrılabilir. Çünkü bazı büyük laflar ettim ve epey günah işledim . Ama yine de seni şiirsiz, müziksiz ve şairsiz bırakacak değilim. Alevden kapılara yaklaş ve “Şair’i görmek istiyorum” de. “Melekler, beşerleri göremez.” derseler, şöyle cevap ver: “Kan döktü ve isimleri saydı, şimdi secde etmeye geldim.”20264834_763211603851046_3686111109512280841_n

GÜNLÜĞÜMDEN

de690753fb39876dacd11609cb7675f8

Keşke sesim bir kanaryanınki kadar güzel olsaydı. O zaman ne muhteşem bir yalnızlık olurdu benimki… (24.12.2004)Bu romana herşeyimi vereceğim. Gençliğimi, geleceğimi ve saygınlığımı. Başka hiçbir şeyle uğraşmayacağım için yerimde saymaya devam edeceğim. (07.01.2005)

Hangi vadi bizim vadimiz? Bu birbirine benzeyen günler beni sükut içinde tedricen mezara mı götürür yoksa bir bilinmezin kollarına mı atar? On sene içinde ölmek istiyorum. Fakat aşık olur da yine ölmekten korkmaya başlarsam… (26.01.2005)

O soğuk olmayan mesafeyi, ya da insan soğukluk hissi veren seviyeyi, altını kalın çizgilerle çizmeden nasıl ifade edebilirim? Birbirini seven iki insanın ilişkisinde ruh yüceliğinden kaynaklanan ölçüyü ‘Ben ruhu yüce iki insandan bahsediyorum’ diye bas bas bağırmadan nasıl anlatabilirim? Seviye ah seviye! Ölçü ah ölçü! Muvazene, ahenk, sabır, irade… Neredesiniz? (09.02.2005)

Türk tarihinde bir stadyum dolusu kahraman var ama onların hikayesini anlatacak bir kahraman yok.
Gökyüzünü kuşlara bırakmışız.
Çingenelerin uykusu.
Sana bizim evde bir adam var desem. (09.02.2005)

Şüphesiz semadan kudret teneffüs etmek isterdim. Ölmek kalp sızısının sonu olabilir ama ölünce ne olacak? (11.03.2005)

Ey yaralı kalbim! Bir erkek kalbi olduğunu hatırla ve sus artık! (20.03.2005)
Allah’ım küçük şeylere tenezzül etmeme sebebiyet verecek fakirlikten ve büyük şeyleri hissetmekten uzak tutacak zenginlikten koru. Kendi kazancımla yetinebileyim. Hiç kimse Fuzuli için Shakespeare için Hacı Arif Bey için benden hesap sormasın.

Allah’ım bana bir şaire yakışacak hayatı ver. Bana bir erkeğe yakışacak şekilde ölmeyi nasip et. Bunun dışında bana ne vereceksen yalnızca senin adını (Ah şanlı adını!) duyurmam için ver. Bana hidayet nasip et. Bana şeytana karşı zaferler nasip et! (02.04.2005)

Ah bu sesler! Bu inen çıkan, yükselen, alçalan sesler. Bu kadınsı duyarlılıklar, bu hüzünlü anne kalbi titreyişleri. Bu aslan kükremeleri, kurt ulumaları… Ah bu sesler! Beni nereye çağırıyorsunuz?
Şu yaralı kalbim. Şu büyük emelim ve bu perişan halim…
Yapmak istediğim ne çok şey var! Ömür kısa ve ben henüz başlayamadım bile. Ey günler geçiniz. Ey şan! Ah zavallı ben! Ben öyle hüzünlüyüm ki gökler!!!
Resimlerini kendine sakla, şiirlerini kendine yaz. Çığlıklarını yut, kana kana… kana kana var şerefli bir erkek olmanın tadına! (06.04.2005)

Unutma ki mutluluk kadınlar içindir. Erkek hazzı arar ve onu kendinde bulur.
Şu Arap şairle ilgili hikaye ve şu Osmanlıyla ilgili roman.. Bu ikisini yazdıktan sonra ölmek benim için en muvafık olanı. Aslında hemen ölmek en güzeli, zira hayatım gereğinden fazla sürdü. Artık göreceğim bir şey yokmuş gibi geliyor bana. Fakat bir hiç olarak ölme korkusunu yenemiyorum. (20.04.2005)

Ben iğrenç bir domuz değilim! Hayatımda bir kadın yok diye, adi bir çapkın gibi süslenip püslenip cilve yapacak değilim. Kaldırım çiçeklerine, kenar mahalle kızlarına, ruhsuz fahişelere, beyinsiz kokoşlara göz süzüp durmayacağım. Ben iğrenç bir domuz değilim! Ben insanım. Allah beni onu aramam ve bulmam için yarattı. (20.04.2005)

Bir gün birileri beni sevecek ve takip edecek olsaydı onlara şöyle derdim. “Bir erkek asla istemez ama asla istemez.” (05.02.2006)

Yıldızların Yerleri

Hani sen bir gece evine dönüyordun, sonra başını kaldırdığında yıldızların yaklaşmış olduğunu gördün. Gönlün bütün insanları sevecek kadar genişlemişti de “Elan kimse sevilmediği için şikayet etmesin!” demiştin. Sonra yıldızların tamamen sönmesinden korktun da aşktan uzaklaştırdın kendini. Dedin ki “Şimdi yıldızları yaklaştıran sevgili, gittiğinde hepsini söndürecek.” Sen korkunca yıldızlar senden uzaklaştılar ve her zamanki yerlerine döndüler. Şayet aşık olmazsan yıldızların hiç sönmeyecek fakat onlar sana yaklaştırılmayacak da. “Hayır. Yıldızların yerlerine yemin ederim ki… (Vakıa – 75)” Sen ziyandasın.

HEPİMİZ ÖLECEĞİZ

Bütün gün bir tarih kitabını okudu. Gözleri yorulunca okumayı bıraktı. Boş evin içinde, ölümü düşünerek dolaşıp durdu. Bacakları yorulunca dolaşmayı bıraktı. Takvim yaprağında bir ayet: “Dolaşıp durmaları seni yanıltmasın; varacakları yer cehennem.” Dişlerini fırçaladı ve yatağa girdi; yani cehenneme. “Hepimiz öleceğiz!” dedi Ve uyudu.