Olimpos, Himalayalar’a tırmanmış bir idrake tanıdık ve sevimli gelecektir, Sarı Nehir ve Yangtze’yi geçmiş bir şuur, Rubicon’u aşarken korkmayacaktır. Nihayetinde Descartes, Gazzali’nin yankısıdır. İbn Arabi ile Kant’ı ayıran şey birinin dine bıraktığı alanı diğerinin doldurmasıdır. Itri’yi bilen Bach’ın karşısında ezilmez. Selimiye’nin kubbesi kadar genişlemiş bir sanat zevki, bütün Gotik kuleleri gönlüne sığdırabilir. Mete Han ile Yai-Men ovasında dolaşmış biri, Hannibal ile Cannae’ye gelse yabancılık çekmeyecektir. Barbaros’un ardından Nice kıyılarını seyretmiş bir adam, Amiral Nelson’un ardından her yere gidebilir. Gece karanlık ufuklara baktığında, “Bihzad’ın siyahı ufuklara yükselmiş” diyebilen, Van Gogh’un sarısıyla uyanabilir. Hafız’ın şarabından içen, Baudelaire ile aynı sofraya oturabilir. Şebüsterî’yi hıfzeden Schopenhauer ve Nietczhe arasındaki gerilimi giderir. Kleopatra bütün cazibesiyle önünde soyunsa, altın küvetine süt dökenler bir taraftan Helene diğer taraftan Aphrodite olsa ne çıkar; sen Mahavira’nın davetinden dönmektesin. Vatikan’ın bütün altınları önüne dökülse ne fark eder; emre muti olup okçular tepesini terk etmeyeceksin. Hiç korkmadan bir kanadını Batıya uzat ey Doğuyu gölgesiyle örtmüş Kartal, “Doğular da, Batılar da” Hakk’ındır. Poseidon seni sarsamaz, ürpertmez seni Hanuman çünkü sen Müslümansın, Müslümansın, Müslüman!
“Korkma” için bir yanıt