Bana Göre Şair

Doğar doğmaz söylediği ilk üç şey “Sonsuz, Keder ve İştiyak”tır. Sonsuz bir kederle duyduğu bu iştiyak onu günden güne tüketir. Bu adamın kalbinde bir mıknatıs vardır. Büyük sözler düşer bu kalbe ve kendisinin söylemediği her büyük söz gözlerini yaşlarla doldurur. Kutsal kitaplara kıskançlıkla bakan tek kişi bu adamdır.

Küçük şeylerin de bir şiiri olduğu kabul edilebilir. Lakin şair bir iğnenin deliğinden sonsuza bakan adamdır. Sonsuz dururken iğneye bakan adam değildir. Böyleleri var; tutup bir sehpa için bir pantolon askısı için şiir yazıyorlar. Kendilerini de şair diye adlandırıyorlar.

Hâlbuki tiranlar arzı titreten adımlarıyla bir araya toplandıklarında şair alevden kırbacı ve şimşekten atıyla gelir ve onlara katılır. Birazcık olsun kendini önemli biri olarak görmeyen, bir kartal gördüğü zaman kollarında birazcık olsun yanma hissetmeyen bir sürüngen nasıl olur da şiir yazabilir? Tefeciden din adamı, korkaktan asker ve mütevazı bir adamdan şair olamaz.

Sıkıcı bir gerçeklik romanın konusu olabilir, çünkü o gerçekten de hayata tutulan bir aynadır hâlbuki şiir sıkıntının üzerinde savrulan bir kırbaçtır. Şair öfke doludur, aşk doludur iştiyak doludur. O sonsuzu bile değiştiren adamdır; insanlara sonsuz adına yalanlar söyler ve dünya üzerindeki en büyük yalancılar şairdir. Ama ne güzel yalanlardır bunlar! Çünkü hakikat görebilen için bir şiirdir. Şairin büyüklüğü bu sahte hayata, hakikatin dışında bir şiir giydirmesindedir.

Shakespeare “Bizler rüyaların yapıldığı kumaştan yaratılmışızdır” derken, herhalde balçıktan yaratılmış beşeri kastetmiyordu. Zira peygamberler hakiki nurdan, sıradan insanlar balçıktan yaratılmıştır. Rüyalardan yaratılan ise yalnız şairlerdir. Bu yüzden de sayıları çok azdır.

Yorum bırakın